1071 Malazgirt zaferiyle Türklerin Anadolu’ya göçü başlamış, İslâmiyet Türklerin elinde yeni
bir yayılma alanı bulmuştu. Özellikle Selçuklular, Anadolu Selçuklular ve beylikler döneminde
İslâmiyet’in Anadolu’da yayılımı hızlanmıştı. Ancak 13. yüzyılda Orta Asya’da beliren ve Anadolu’yu
da etkileyen Moğol tesiri insanları farklı arayışlara yöneltmiştir. Moğollar geçtikleri yerleri yakıp
yıkmışlar, bu nedenle de Anadolu’da tam bir bunalım dönemi başlamıştır. İşte bu dönemde Ahmed
Yesevî’nin öğretilerini edinen pek çok derviş Anadolu’ya göç etmiş, halka İslâmiyeti çok farklı
şekillerde anlatmaya başlamıştır. Orta Asya’dan gelen bu erenler, halka İslâmiyet’in bir korku dini
değil de bir sevgi dini olduğunu, Tanrı’dan korkmak yerine Ona sevgiyle bağlanmak gerektiği öğretileri
üzerinde durmuşlardır. Orta Asya’dan gelen bu Yesevî dervişleri, bu sayede insanların içine düşmüş
oldukları bunalım sürecini kolayca atlatmalarında yardımcı olmuş, ayrıca insanlara eserlerinde vermiş
oldukları nasihatlerle de olgun ve mükemmel insan tipini ortaya koymuşlardır.
Bu çalışmada 13. yüzyıl Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde ahlâki unsurlar ortaya konulmuş, bu amaçla
bu yüzyıl içinde yaşamış, Hacı Bektâş-ı Velî, Yunus Emre, Said Emre gibi üç büyük şair incelenmiş,
ahlâki anlayışla ilgili ortak unsurlar tespit edilerek sınıflanmış, ulaşılan bulgular yorumlanmıştır.