Bu makale, İran'ın en etkili şair ve mutasavvıflarından biri olan Celâleddin Muhammed Rûmî ile ünlü Fransız psikanalist ve filozof Jacques Lacan’ın eserlerindeki aşk kavramı üzerine bir incelemedir. Bu araştırmada aşk, Mevlana’ya göre tasavvufun dille ifade edilemeyen en yüksek mertebelerinden biri olarak, ve mantıksal akıldan toptan vazgeçmeyi içeren Lacan’a göre narsisist köklere dayanan hayali ve yanıltıcı bir ilişki olmak üzere iki açıdan ele alınmıştır. Bu karşılaştırma, iki görüş arasındaki farkın, aşk tanımındaki farklarına kadar uzandığını açıkça ortaya koymaktadır. Lacan'a göre aşk, özneye Öteki ile birlik ve tamamlanmaya dair sahte bir vaat veren optik bir yanılsama olarak hayali düzenin içinde yer alır. Bununla birlikte, Mevlana için aşk, Lacancı terimlerle, bedensel formun zincirlerinden ve prangalarından kurtulmanın ve Öteki'ni mümkün olan en gerçek anlamda kucaklamanın tek yolu olarak Gerçek düzene aittir. Sonuç olarak aşk, Lacancı psikanalizde öznenin imgelere ve nesnelere hapsolmasıyla gelişimini engellediği için son derece olumsuz bir yer bulurken, Mevlana'nın dünya görüşünde özneyi tam anlamıyla bir zevk haline getirmesiyle olumlu bir statü bulmaktadır. Öteki'nin varlığı. Bu çalışma, Mevlana'nın fikir ve anlatımlarını psikanalizin diline çevirerek Mevlana-Lacancı bir aşk tanımı ortaya koymaya ve bu durumda aşkın Lacan'ın düşüncesinde kendi aşk tanımına kıyasla nasıl bir yer alacağını görmeye çalışmaktadır.