Safiye Erol, erken Cumhuriyet dönemi Türk kadın romancılarındandır. Yazmış olduğu dört roman (Kadıköyü’nün Romanı-1938, Ülker Fırtınası-1944, Ciğerdelen-1946, Dineyri Papazı-1955), modern Türk romanının öncü örneklerindendir. Romanlarında Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçen Türk toplumuna dair önemli sosyolojik veriler barındıran yazar, dönemin canlı İstanbul hayatı için folklorik, kültürel ve ideolojik çalışmalara imkân sağlayacak bir birikimi taşır. Roman kurgusunda günlük hayatın birçok safhasına yeme-içme faaliyetinin bir boyutunu yerleştiren yazar, sofra kültüründen, tercih edilen yiyeceklere, zamanın ekonomik atmosferi ile yemek edinme kabiliyetine, sokak satıcılarına kadar çok çeşitli dünyaların kapılarını aralamıştır. Romanlar boyunca dönemin İstanbul’unda yeme-içme alışkanlıkları ve kültürü bağlamında en dikkat çeken unsur, kadın ve erkek dünyasında içkinin eşit seviyede eğlence ve kederden kurtulma aracı olmasıdır. Sigara da kadın ve erkek dünyasında eşit seviyede ve yoğun tüketilen keyif verici bir maddedir. Kadın-erkek müşterek hayat ve ortak eğlence dünyası İstanbul hayatında doğal bir sürece dönüşmüştür. Balık, İstanbulluların hayatında önemli bir yemektir. Beyaz un, ekmek ve şeker İstanbullunun teminde zorlandığı temel gıdalardandır. Kahve, meyve şerbetleri ve şurupları çok tercih edilen içeceklerdir. Çay, romanlar boyunca bir yerde İngilizlerden bir çay daveti, diğerinde ise kahvehaneden çay isteyip içmek şeklinde geçer. Kahve her yerdedir. Konak, köşk gibi mekânlarda yemekleri yapmak üzere aşçılar yahut yardımcılar vardır. Mezeler, uzun ömürlü soğuk yiyecekler yemek alışkanlıklarının bir parçasıdır. Düğünlerde, nişanlarda toplu yemek sofraları, ölüm gibi hadiselerden sonra lokma, helva, lokum gibi ikramlar o dönemde de mevcuttur. Halk hekimliğinin bir parçası sayılan yiyecek tertipleri romanlar boyunca okuyucuya takdim edilir.