Her çağın siyaset, sosyal yaşam, kültür, güç ve iktidar ilişkileri ile buna uygun biçimde ortaya çıkan sanat anlayışını yansıtan kendine özgü bir yapısı bulunur. Buna göre, 21. yüzyıl, sanat ve edebiyatta 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan postmodern dünya algısının merkezi ve baskın eğilim olduğu bir dönemdir. Özellikle roman türü çoksesli dünya algısını sunmak, sorgusuzca kabul edilen kavramlar, düşünceler, inançlar ve değerlerin yabancılaştırılmasını sağlamak ve gerçek(lik) adı verilen her türlü algının göreceli doğasını göstermek amacıyla gülünçleme (parodi), ironi, kolaj, metinlerarasılık ve üstkurmaca gibi tekniklerle (“yaratılmaz”) “üretilir”. Bu makalede ilk olarak metinlerarasılık ve ironi kullanımıyla elde edilen postmodern gülünçlemenin (parodi) kısa kuramsal bir tartışması yapılmıştır. Sonra, “Efrâsiyâb’ın Hikâyeleri”nde gülünçleme ve ironi kullanımı irdelenmiş ve mitsel, metafizik inançların, düşüncelerin ve değerlerin yeni oluşturulan bağlamlarda nasıl gülünçleştirildiği sunulmuştur. Çözümleme yoluyla, “Efrâsiyâb’ın Hikâyeleri” ile örneklemi oluşturulan postmodern metinlerin “gerçek(lik)” olarak kabul edilen şeyin çeşitli görüngülerini ne şekilde sunduğu irdelenmiştir. Metnin okuru sorgulamaya ve “gerçek(lik)i” farklı yönlerden yeniden değerlendirmeye nasıl yönlendirdiği ortaya konulmuştur.Makalede halk hikâyeleri ve hatta mitolojik anlatıların bir derlemesi olarak da görülebilecek olan romanın yazarının Musevilik, Hristiyanlık, İslamiyet ve Budizm gibi inançların metinlerinden / kutsal kitaplardan alınan pek çok mitolojik hikaye, isim ve anlatıyı nasıl şakacı / alaycı bir şekilde kullandığı ele alınmaktadır. Bazı fikir, inanç, ritüel ve uygulamalar ironik bir şekilde ele alınıp parodisi yapılarak okuyucu günümüz insanının sahip olduğu ideoloji, inanç, din (ya da kültür ve medeniyete ait herhangi bir şey) olgularını yeniden değerlendirmeye zorlanmaktadır. Makalede yer alan tartışma ve değerlendirme sonucunda, dinsel/metafizik inançların yüzyıllar boyunca hem Doğu'da hem de Batı'da güç ve otoriteye sahip olanlar tarafından, sunulan yapılandırılmış mitolojik ve dinsel söylem kullanılarak güç ve iktidarın hizmetinde taraflı ve tek yanlı olarak inşa edildiği açıkça görülmektedir. Doğaüstü olayların ve metafizik varlıkların yer aldığı hikayelerin söylemlere nasıl dönüştürülüp dinleyicilere sunulduğu ortaya konulmaktadır. Bu nedenle makale, okuyucuların dikkatini insan yapımı mitik ve dinî inançlara çekmekte ve onları “gerçek” olarak kabul edilen her şeyin aslında insan toplulukları arasında insanlar tarafından söylemlerle oluşturulduğunu ortaya koymaktadır. Makale ayrıca insan eliyle oluşturulmuş inançların çeşitli kültürlerde nasıl yaygınlaştığına dair, İhsan Oktay Anar’ın kurguladığı biçimiyle, bir bakış açısı sunmaktadır.