Bütün canlıların kaçınılmaz ve ortak kaderi olan ölüm olgusuyla ilgili değişik disiplinlerde
birçok çalışma yapılmıştır. Özellikle din, felsefe, sanat, edebiyat, tıp, biyoloji ve hukuk alanında
yoğun çalışmaların yapıldığı ölüm fenomeninin psikolojik gerçekliğini anlama ve açıklamaya
yönelik çalışmaların tarihçesinin oldukça yeni olduğu söylenebilir. 20. yüzyılın başlarında Batı
dünyasında psikologların ilgisini çekmeye başlayan ölüm fenomeniyle ilgili psikolojik çalışmaların bu yüzyılın ortalarına doğru bir ivme kazandığı, 1950’li yılların ortalarında yoğunlaşan bu
araştırmaların (thanatology researches) artarak devam ettiği gözlemlenmektedir. Gelişmişlik ve
kalkınma düzeyi ne olursa olsun her toplumun yazılı kültürünün dışında zaman içinde oluşan ve
süregelen bir sözel kültürü bulunmaktadır. Sosyo-kültürel bütünleşmenin sağlanmasında sözlü
kültürün önemi kaçınılmazdır. Çünkü “sözel/sözlü kültürde bilginin yeri insan hafızasıdır” gerçe-
ği, önemli bir zenginlik olarak karşımızda durmaktadır. Bu bağlamda Anadolu’da geleneksel sö-
zel kültürde ölüm teması; ölüm öncesi, ölüm anı ve ölüm sonrasına ilişkin boyutlarıyla, yaygın ve
zengin bir şekilde varlığını sürdürmektedir. Bunun din ve inanç ile doğrudan bir ilgisi bulunmakla
birlikte; ölüye saygı, ölüm hadisesine yaklaşım biçimi ve zengin kültürel geçmişin de önemli pay
sahibi olduğu gözden kaçırılmaması gereken bir gerçektir. Bu çalışmada, Sivas-merkez ölçeğinde,
sözel kültür unsurları ve gelenek içinde ölüm olgusu, bunun toplumsal inanç, sosyal hayat ve
davranışlar bağlamındaki yansımaları üzerinde durulacaktır.