Antropoloji, Türkiye’de 1920’li ve 1930’lu yıllarda ulus-devlet inşası süreciyle ve
batılılaşma programıyla uyumlu olarak, tarih ve arkeoloji gibi, devletten destek gören bir
bilim dalıydı. Erken cumhuriyet döneminde Avrupa’da hâkim pozitivist ve ırkçı paradigmanın
etkisinde çalışan antropoloji, Türkçeye de ırkbilim olarak çevrildi. Ancak İkinci Dünya Savaşı
sonrasında Batı antropoloji geçmişiyle hızla hesaplaşıp evrenselci ve kültürel görelilikçiliğe
yönelirken, iç siyasi gelişmelerinden kaynaklanan nedenlerle Türkiye antropolojisinde aynı
hızda bir değişim gerçekleşmedi. Sosyal/kültürel antropoloji, 1990’lı yıllardan itibaren
postmodern, geç modern ya da küreselleşme adıyla bilinen bir dizi çağdaş gelişmeyle ilişkili
olarak Türkiye’de de her geçen gün artan bir ilgiye mazhar olsa da, hakkında çok az veya
yanlış bilgi sahibi olunan bir disiplindir. Oysa psikolojiden tıbba, siyasetten sanat alanına
konusu insan olan hemen her meslek dalında antropolojiye yönelik ilginin artışına tanık
olduğumuz bir çağdayız. Bu bağlamda öğretmenlerin antropolojik bilgi ve perspektiften
yoksun bırakılması büyük bir eksikliktir. Bu çalışma, Türkiye’de öğretmenlerin neden
antropoloji okumaları gerektiğini, antropolojiden nasıl ve neden daha fazla yararlanmaları
gerektiğini göstermeyi amaçlamaktadır.