Türkiye’de yaygın olan bir görüşe göre, saz Orta Asya’dan Anadolu’ya taşıdığımız kopuzdan
türemiş bir çalgıdır. Oysa, Türkler Anadolu’ya gelmeden en az 1000 yıl önce saza çok benzeyen
iki telli, tezene ile çalınan ve perdeleri olan bir çalgı Anadolu ve Mezoptamya’da yaygındı. Taş
kabartmalar üzerindeki saz benzeri çalgılar Berlin’deki Ön Asya ve Paris’teki Louvre müzelerinde
görülebilir.
Saz ve Kopuz’un yüzyıllar boyunca Orta Asya’da değişik mekanlarda kullanıldığını anlıyoruz.
2008 yılında bir çoban Moğolistan’daki bir mağarada beşinci yüzyıldan kalan bir çalgı
bulmuştu. Moğollar bu çalgının “devekopuzu” dedikleri bir Moğol çalgısı olduğunu düşünmüşler
ancak çalgı üzerindeki Türkçe sözcükler bunun Türk halklarının sazı olduğunu ortaya koymuştur.
Türkler Anadolu’ya gelirken kuşkusuz ki kopuzun yanısıra 1500 belki de 2000 yıldan beri
kullandıkları sazı da beraberlerinde getirmişlerdir. Zayıf bir olasılıkla getirmemiş bile olsalar saz
Anadolu’da zaten yaygın bir çalgıydı.
Bazı araştırmacılar “kopuz” sözcüğünün genel olarak çalgı anlamında kullanıldığını ileri sürer.
Ben bu görüşe katılamıyorum, çünkü 16.cı yüzyılda yaşamış olan bazı şairler kopuzun giderek
ortadan kaybolmağa başladığına işaret ederler. Örneğin; Ziyai sazın mecliste yeterli olduğunu,
kopuzun ise götürülmesini ister. Bu iki çalgı yüzyıllar boyu Anadolu’da çeşitli mekanlarda kullanılagelmiş
ama saz, Türk halklarının duygularını daha iyi dile getirdiği için giderek kopuzun
yerini almıştır.