Günümüzün akılcı ve bilimci insanı, uygarlık kapsamına giren gelişmeleri mucitlerle bilim insanlarının zekâsına, merakına, yeteneğine ve çabalarına bağlarken kadim insanlık bütün bu gelişmeleri panteonlara, doğa ruhlarına, demonik varlıklara, kutsal hayvanlarla bitkilere, ilk ya da kurucu atalara dayandırmaktaydı. İnsanlığın ilerleyip gelişmesini isteyen doğaüstü varlıklar, seçtikleri insanlara çeşitli araçlarla (ilham, rüya vd.) bilgi ve teknolojiyi iletiyor, onlar da doğaüstü varlıklardan edindikleri bilgi ve teknolojiyi diğer insanlara sunuyorlardı. Mitolojik anlatılarda doğaüstü varlıklar olarak karşımıza çıkan bu “kültür kahramanları”, zamanla insanlara ve hayvanlara da dönüşmüşlerdir. Dinsel düşünce ise bu kültür kahramanlarını Tanrı’ya, peygamberlere, velilere ve azizlere dönüştürmüştür. Yaşanan akıl ve bilimsel bilgi çağı, miti devre dışı bırakarak insanlığa kültür ya da uygarlığa dair her ne varsa - iklim ve çevrenin rolünü de göz ardı etmeden- kendi zorunluluklarının, aklının, ilgisinin, arzusunun, hırsının ve becerisinin ürünü olduğunu öğretmiştir. Fakat bu akılcı ve aydınlanmacı tutum, mit ve din odaklı eski yaklaşımları bütünüyle ortadan kaldıramamıştır. Tanrı, peygamber, veli, aziz odaklı yaklaşımlar, dinlerin etkisiyle günümüze kadar gelebilmiştir. Bu yaklaşıma bir de kadim insanlığın mit ve din odaklı bu yaklaşımlarını sekülerize eden, mitlerin ve dinlerin uygarlaşma süreciyle ilgili anlatılarını kahramanlar ve semboller üzerinden dünya dışı varlıklara (Antik Uzaylılar) bağlayarak yorumlayan bir yaklaşım eklenmiştir. Bu çalışmada, kadim insanlığın mitleriyle dinsel anlatılarında ifadesini bulan uygarlaştırıcı arketipinin, “antik uzaylılar teorisi” diye adlandırılan bu son yaklaşımın temsilcileri tarafından nasıl bilimin argümanlarından yola çıkılarak sekülerize edildiği izah edilmeye, argümanlarını hangi anlatıları ve sembolleri nasıl yorumlayarak geliştirdikleri gözler önüne serilmeye çalışılmıştır. Bu çalışmayla uygarlığın insanlığa doğaüstü varlıklar tarafından getirildiğine dair inancın akla ve bilimsel bilgiye rağmen bir şekilde diri tutulduğu; antik uzaylı tasarımının bütünüyle “kültür kahramanı” arketipinin sekülerize edilmiş bir versiyonu olduğu; antik uzaylılar teorisi olarak adlandırılan bu görüşün temsilcilerinin insan aklına ve kapasitesine yönelik yaklaşımlarının insanı doğaüstü varlıklar ve Tanrılar karşısında bütünüyle edilgen bir konumda gören kadim yaklaşımlardan pek de farklı olmadığı sonuçlarına ulaşılmıştır.