Ulusların tarih yapmaları gibi yazmaları da kendilerine özgüdür. Ve her ikisi de güçlü olduğu
kadar dünya medeniyetler tarihinde söz sahibi olabilmişlerdir. Aynı şekilde varlık yokluk savaşımı
gibi olağanüstü olaylardan sonra ortaya çıkmaktadır. Ulusal devletlerin yeni bir kimlik arayışı da
bu kimlik arayışının ve bu oluşumun hemen ardından kendini göstermektedir. Bu kimlik ihtiyacı
üzerine milletler, yeni ve dinamik bir tarih görüşüne sarılırlar. Türk kültüründe de bu durum farklı
değildir. Türk Kurtuluş Savaşı sonrasında ordu ve milletin büyük komutanı Kemal Atatürk, yeni
devletin acil ihtiyaçlarından biri olarak bu konuyu görmüş ve uzun süredir üzerinde düşündüğü
yeni tarih anlayışının oluşumuna da önderlik etmiştir. Bu tarih anlayışı, kuru ve hamasetten
uzak, gerçekçi, işlevsel ve bilimseldir. Kemal Atatürk, geçmişten beri Türk tarih, dil ve kültürünün
özünü aramış, Pantürkizm ve Panislâmizm gibi geçmişte kimi zaman denenmiş, ancak Türk
kültüründe yerleşememiş anlayışların yerine, temeli Anadolu kültürüne dayalı bir anlayışı ortaya
koymuştur. Bu anlayışla Kemal Atatürk, Türk milletinin yaşadığı olağanüstü koşulların içinde
bir çıkış yolu aramış, modern anlamda bir ulusal kimlik ve kişilik bina edilmesine katkıda bulunmuştur.
Dolayısıyla varlık yokluk mücadelesi içinde hem savaşı hem de savaş sonrası yeni millet
tanımı ve ulusal tarih bilincini belirlemiştir. Bu makalede, Kurtuluş Savaşı’nda Kemal Atatürk’le
birlikte görülen yeni ulus ve tarih anlayışının ulusal planda kabul ettirilmesi ve savunulması üzerinde
durulacaktır.