Felsefi manada zaman, “şimdinin geçmiş olmasına yol açan kesintisiz değişme”, “hareket”, “geçmiş, şimdi ve gelecekten oluşan sürekli bütün” olarak tanımlanır. Geçmiş ise zamanın ardışıklık ve devinim özelliğinin bir sonucudur. Geçmiş zaman, “geride kalan”, “olmuş bitmiş olayların yer aldığı zaman dilimi” “yaşanmışlık”, “tarihi oluşturan olaylar olgular bütünü” olarak tarif edilir. Tarih, tarihsel roman, hatıra gibi retrospektif anlatılar geçmişin geleceğe aktarımını sağlarlar. Bunlar geçmiş zamana yönelerek artık mevcut olmayan bir zamanı; geçmişteki olayları ve olguları yazarının şimdisinde temsil ederler. Geçmişin yazarın bilincinde biçimlendirilmiş bir tasarımını okura sunarlar. Okurun bilincinde geçmişi canlandırır, onu bir anlatıya büründürürler. Geçmişi bilinç düzeyinde hayata döndürerek ölü bir zaman olmaktan kurtarıp okurda geçmişe dair bir kavrayış oluştururlar. Özellikle tarihsel roman, geçmiş ile şimdi arasında mimetik bir bağ kurar. Çünkü tarih insanın geçmişteki eylemlerinin taklidinden; tarihsel roman ise onların ikincil taklidinden doğar. Bu durumda tarihin romanlaşması, geçmiş yaşantıların yazınsal olarak temsiline, insan bilincinde yeniden var edilmesine dayanır. Geçmişin yazınsal temsili yeniden yazım ve yeniden biçimlendirme olmak üzere iki temel yazma edimiyle gerçekleşir. Romancı tarihçinin yazarak biçimlendirdiği tarihi, farklı bir tür, zaman ve söylemde yeniden biçimlendirerek yazar. Böylece geçmişi şimdide temsil eder. Kemal Tahir’in Yol Ayrımı adlı tarihsel romanı buna örnek teşkil eder. Roman tarihsel gerçeklik; Ahmet Ağaoğlu’nun Serbest Fırka Hatıraları üzerine inşa edilir. Yazar, tarih, hatıra, roman türlerinin iç içe geçtiği, karşılıklı olarak etkileşime girdiği farklı bir yazı deneyimi sunar. Hatıralardan yola çıkarak bir kurgusal gerçeklik yaratır. Geçmişi yeni bir zamansal biçimlenişle sunar. Gerçek geçmişi kurgusal gerçeklik içerisinde hayata döndürerek temsil eder ve tarihi farklı bir bağlam ve türde yeniden yazar.