Türkiye’de 1990’lı yıllardan sonra büyük atılım yapan polisiye edebiyat türünün önemli
isimlerinden biri de Celil Oker’dir. Bugüne kadar yayımladığı sekiz romanı ve bir hikâye kitabı
ile yerli polisiyenin gelişimine büyük katkıda bulunan Oker, türün gerek duyduğu bütün
koşulları yerine getirmenin ötesinde polisiye romanlarda mekânın ve ayrıntıların önemini
kavramış bir yazar olarak dikkati çeker. Onun romanlarının başlıca mekânı semtleri, sokak ları ve insanları ile zamanın çizgilerini taşıyan İstanbul’dur. Yazar, İstanbul’a has ayrıntıları;
şehrin fizikî güzellikleri yanında, modern kent hayatının kaosunu ve toplumsal değişimlere
paralel olarak kentin de değişen yönünü, polisiye romanın kurgusunu sekteye uğratmadan
satır aralarına gizleyebilmiştir. Polisiye roman türü, günümüzün ‘flaneur’ tipini andıran gezgin
dedektiflerin gözlemleriyle kent hayatının yansıtılmasında öne çıkan bir tür olmuştur.
Oker’in bir ‘eylem adamı’ olan dedektifi Remzi Ünal’la İstanbul’u gezdirdiği okur kitlesi
bir yandan sağlam mekan tasvirleriyle kurulan gerçekçi romanlar okurken bir yandan da büyükşehrin
sorunlarına karşı gelişen bir farkındalık duygusuyla İstanbul’u dolaşmanın keyfini
yaşarlar. Yazar, kapalı mekânları da İstanbul sokaklarının bir uzantısı olarak algılamış, çeşitli
çevrelerden varlıklı ve yoksul kesimi buluşturduğu eserlerinde çeşitlendirdiği bu mekânlarla
hem gerekli atmosferi yaratmış hem de karşıtlıklar yoluyla sosyal eleştirilerini iletebilmiştir.
Celil Oker, Ahmet Ümit’le birlikte, İstanbul’u anlatan yazarlar arasında, polisiye roman
sahasında yeni ve sağlam bir yol açmıştır.