Modern dünyada fundamentalist-radikal İslami ideolojilerin ve siyasal İslamcılığın hakim
söylemlerinin karakteristiğine bakıldığında, İslam’ın yalnızca tekil “Müslüman özne”yle
sınırlı bir din olmadığı; aksine toplumsal alanın tüm vechelerine (politik, ekonomik, hukuki
vd.) yönelik total bir nitelik taşıdığı savı öne çıkmaktadır. İslam’ın modern dönemdeki yeniden
anlamlandırılması ve inşası, ona bir “din” olmanın ötesinde, modern anlamda bir ideoloji
karakteristiği katmaktadır. İslami ideolojinin entelektüel aktörleri de “siyasal İslam” olarak
adlandırılan bu ideolojiyi bütüncül, evrensel, tarih-ötesi ve özsel/özcü bir sistem olarak ele
almaktadırlar. Bu lineer, ilerlemeci ve seküler ya da yarı-seküler anlayış çerçevesinde İslam,
gelecekte kendi asli kökeninden yeniden doğacak olan bir medeniyeti yaratacak olan bir din;
aynı zamanda modernite ve kapitalizmden tamamen farklı ve onlara tek alternatif sistemdir.
Karşıt savlar ise siyasal İslam gerçekliğinin, belirli tarihsel koşulların ve süreçlerin (Batılı
moderniteyle karşılaşmadan doğan bir tarihselliğin) ürünü olduğunu; dolayısıyla tüm diğer
sistem-içi sosyal-politik hareketlerde olduğu gibi sistem-içi bir muhalefet ileri sürmektedir.
Buna göre de, siyasal İslam’ın söylemi ve İslami hareketler kendi tarihsel, toplumsal ve konjonktürel
koşullarına göreli olarak dönüşüme uğrarken; var olan sistemi içsel olarak yeniden
üretmenin ve kendi içinde dönüştürmenin önemli enstrümanlarından birini oluşturmaktadır.
Çalışmada, siyasal İslam’ın moderniteyle ilişkisi bağlamında söz konusu savlar irdelenmekte,
siyasal İslam ve İslami hareketin modern dönemde ortaya çıkış koşulları ve dönüşüm
süreci ele alınmaktadır.