Antroposen döneminin zor zamanlardan geçiyoruz Her gün onlarca göçmen sınırları
yasal olmayan yollardan aşmaya çalışıyor, yasal korunaklı sınırları geçemediklerinde kendilerini
doğal bir sınır olan denizle test ediyorlar. Yunanistan ve Türkiye’nin göç bağlamında
yollarının yeniden kesiştiği bu dönemde Angelopoulos’un yeniden akla gelmesi kaçınılmaz.
Reel politiğin siyaseti güç temelinde şekillendirdiği, hegemonun iç ve dış siyaseti kendi çıkarlarına
göre belirlediği; her türlü çıkarın etik değerleri galebe çaldığı bir ortamda sanat
sığınılacak bir liman gibi görünüyor. Bu yazının çıkış noktasını Angelopoulos’un sinema
metinleri oluşturuyor. Yönetmenin metinlerindeki her sahne, her sekans özenle oluşturulmuş
fotoğrafik ve simgesel üslubunun ve ona özgü sinematografik estetiğin habercisidir; bu onun
metinlerini çokatmanlı bir okumanın olanaklı olduğu yazınsal metinlere dönüştürür. Yazının
savlarından biri Angelopoulos’un otobiyografik göndermeleri olan özgül bir imge poetikasına
sahip olduğudur. Angelopoulos, sinemanın olanaklarını, tarih ve göçle harmanladığı kendi
özgül poetikasını birleştirerek, simgesel, metaforik ve alegorik yeni bir soruşturma kipliğinin
öncüsü olmuştur. Dolayısıyla yazı, Angelopoulos göç, sis ve alegori üçlü sarmalındaki
poetikasını özdüşünümsel ve epik bir cine-anthropologie’ye tercüme ettiği iddiasının izini
sürmektedir.