Refik Halit Karay Anahtar (1949) adlı romanında Kenan ve Perihan çifti aracılığıyla
toplumun modernleşmeyle birlikte yaşadığı değişimlerin sonucu olan ikilemleri konu alır.
Çift eski, küçük ve konforsuz evlerinde mutlu bir hayat sürerken, yaşadıkları maddi iyileşme
sonucu taşındıkları büyük ve gösterişli evde birbirlerinden uzaklaşır.
Bu makalede, anılan roman, Gaston Bachelard’ın Mekânın Poetikası adlı eserinde ortaya
koyduğu yaklaşım doğrultusunda çözümlenmiştir. Bu bağlamda, evlerimizin mahremiyet
düşüncesi ile bölümlere ayrılan odaları, kimsenin görmesini istemediğimiz şeyleri
sakladığımız çekmeceler ya da dolaplar, hem karanlığa hem de ışığa götüren merdivenler;
aslında iç dünyamızın yansımasıdırlar. Dolayısıyla sahip olduğumuz mekânlar “bizim” değil;
“biz”izdir.
Oradan ayrılsak da tıpkı bir kaplumbağa gibi evimizi beraberimizde taşırız ve evimize
ait olan anıları, Assmann’ın değişiyle, belleğimize kodladığımız kimi sembollerle yaşatmaya devam ederiz. Bu nedenle küçük birer simge aracılığıyla ya da her seferinde gerçekleştirdiği
eylemsel tekrarlarla geçmişini unutmamaya çalışan Perihan için sakladığı “anahtar”; “koku”,
“ses”, “ışık” ve “rüya” uyaranları gibi eski anıların zamansal ve mekânsal yolculuklarını
sağlayan önemli bir ara(ç)/(cı)dır. Geçmiş ile bağı son derece zayıf olan Kenan içinse bir
günahın ifadesidir.
Anahtar, birer bellek kodu olarak geçmişe yönelik gerçekleştirdiği kişisel hatırlatmalar
aracılığıyla, yazarının, bir ailenin ekseninde yeni rejimle birlikte oluşan toplumsal düzene
takındığı muhalif tavrın sembol metni olarak da okunabilmektedir.