Ebüzziya Tevfik’in on bir senelik bir dönemi anlatan Yeni Osmanlılar Tarihi adlı eseri, 1865’de
kurulan Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin üyelerini, amaçlarını, faaliyetlerini, dönemin sosyal, politik, kültürel
ve edebi olaylarını, bu olayların içinde yer alan kişileri ve yazarın sürgün hatıralarını içermektedir.
Yeni Osmanlılar tarihinin anlatıldığı bölümlerde Ebüzziya Tevfik hikâyenin içinde çok fazla yer almaz,
o daha çok anlatıcı konumundadır. Çünkü ne Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin kuruluş aşamasına ne de
Avrupa’daki sürgün hayatlarına tanıklık edebilmiştir. Hikâyesini duyduklarından, öğrendiklerinden,
okuduklarından yola çıkarak kurgular –metinde bunun izleri vardır. Ancak ilginç olan “o veya onlar”ı
anlatırken yazarın olayın içine kendisini katma çabasıdır. Bu bir anlamda şunun sorgulanmasıdır: Tarih
nerede başlar ya da biter, diğer taraftan benim hayatım nerede başlar ve biter? Kısacası hayatım ve
tarihim ayrışabilir mi? Ya da hayatım ve tarihim ayrışacaksa bunu nasıl yapabilirim? Burada hatıra
yazarının tarih ve tarihçiyle yakın ilişkisi kendini göstermektedir. Hatıra yazarı da tarihçi de konusunu
geçmişten alır. Ancak bunların eserlerini meydana getirirken uyguladıklar metodlar aynı olmadığı gibi
eserlerini oluşturma kaygıları da farklıdır. Ebüzziya Tevfik’in metninden yola çıkarak bu farkları ortaya
koymak mümkündür. Buradan yola çıkarak bu makalede şu soruyu cevaplamaya çalıştık : Ebüzziya
Tevfik Yeni Osmanlıların tarihini mi ve/veya kendi tanıklıkları, izlenimleri ve gözlemleri çerçevesinde
kişisel tarihini mi kaleme almıştır ?