Bu çalışmada günümüz edebiyatında ortaya çıkan globalleşme eğilimleri, Çağdaş Alman
Edebiyatı’nda eser veren Türk kökenli Alman yazar Feridun Zaimoğlu’nun “Hinterland” (2009)
adlı eserinde ele alınmıştır. Bu amaçla öncelikle Edebiyat çalışmalarındaki “globalleşme”
eğilimleri için bir hareket noktası teşkil eden “Dünya Edebiyatı” (Weltliteratur) kavramı
irdelenmiştir. Goethe bu kavramla kültürler arasındaki diyaloğu artırmak, tüm ulusların kültürel,
edebi bir etkileşim içinde olmalarını hedeflemiştir. Bununla birlikte “öteki”ni anlamanın
önemini vurgulamıştır (“Goethes Alteritätstheorie”).Goethe’nin ortaya attığı bu kavram, Çağdaş
Edebiyat çalışmalarındaki yeni yaklaşımların (kültürler arası etkileşim, kültür çalışmaları
v.b.) bir yansıması olarak ele alınmıştır. “Dünya Edebiyatı” kavramından yola çıkılarak edebi
söylem çerçevesinde edebiyat-kültür-küreselleşme kavramları irdelenmiş ve birbirileriyle olan
etkileşimi vurgulanmıştır. Bu bağlamda küreselleşme, göç, seyahat gibi etkilerle gelişen “Göçmen
Edebiyatı” (Migrationsliteratur) üzerinde durulmuştur. Bu yazarlar birden fazla kültüre sahip
olmanın verdiği bakış açısıyla yazmakta ve yeni, “melez” (“kulturelle und poetische Hybridität”)
bir kültür ve edebiyat oluşturmaktadırlar.Günümüz Edebiyatı’ndaki eserlerin çözümlenmesine
ve konumlandırılmasına ışık tutan post-kolonyal yaklaşımların (cultural studies, v.b.) kültür ve
edebiyatta nasıl bir etkiye sahip olduğu tartışılmıştır.Bu yaklaşımlar dikkate alınarak Feridun
Zaimoğlu’nun eseri incelenmiştir.Zaimoğlu Almanya’da yaşayan Türk kökenli bir yazar olarak,her iki kültüre ait olmanın verdiği etkileri eserlerinde yansıtmaktadır. Bunlardan 2009 yılında
kaleme aldığı “Hinterland” adlı romanTürk kökenli bir Alman olan Ferda ve Aneschka adında Çek
bir bayanın hikayesidir. Eser bu iki kişinin beraberlikleri ve bu ilişkinin onları sürüklediği ülke
ve kültürler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Hikaye Prag’da başlayıp daha sonra Berlin’e, İstanbul’a,
Ankara’ya, Budapeşte’ye, Föhr Adası’na ve Krakov‘a uzanır. Ana figür Ferda sevdiği kadından
bağımsız olarak yaptığı bu seyahatlerde farklı kültür ve bu kültürlere ait insanlara rastlar. Örneğin
Polonya’da tahta oymacılığı ile hayatını kazanan Tatar Ismael Sobolewski ile karşılaşır. Kendisini
hem Tatar, hem Polonyalı, hemde Müslüman olarak tanıtan bu kişiden Ferda çok etkilenir. Bu
insanların hikayelerini dinlerken, insanların gerçekte sadece bir kültüre ait olmadığını, yaşadığı
çevreden birden fazla kültürün etkisi altında kaldığının farkına varır. Bu kültürel çeşitliliğin
insanı zenginleştirdiğini düşünür. Yerli-Yabancı, siyah-beyaz, doğu-batı gibi birtakım kalıpların
yıkıldığını (“Dekonstruktion)” ve “öteki”ni anlamanın önemini kavramaktadır (“Differance”).
Ferda Türkiye’ye gittiğinde önce İstanbul’da karşılaştığı kültürel zenginliği hayretle karşılar.
Burada kendini “İstanbullu” sayan, ancak yine farklı kültürel etkilere sahip kişilerin hikayelerini
dinlerken, İstanbul’u da daha yakından tanır. Daha sonra köklerinin uzandığı Ankara’ya gider,
geleneksel aile yemeğinde tanıdık, ama ait olmadığı bir kültürde bulur kendisini ve yine kendi
kimliğini sorgular. Romanın sonunda Polonya’da bir Gürcü lokantasında otururken, TürkÇeçen
kökenli bir aileden gelen, ancak kendisini Alman olarak tanımlayan Ferda, Aneschka’ya
memleketine, Almanya’ya, Berlin’e dönmek istediğini söyler. Ferda bunu dile getirirken
bile memleketinin orası olduğundan emin değildir, aslında evinin nerede olduğunu kendisi de
bilmemektedir. Memleket onun için somut bir ülkeden çok, soyut ve bilinmeyen bir yerdir. Homi
K.Bhabha(1990)’nın vurguladığı gibi, kendini birden fazla kültüre, ulusa ait gören kişiler için
bu kaçınılmazdır. Zaimoğlu’nun eserinin adında, Ferda’nın veya günümüz insanının memleketi
saklıdır aslında: “Hinterland” (hinterlant). Zaimoğlu eserinin başlığına bu askeri terimi verirken,
kişinin hem içte hem dışta verdiği savaşa işaret etmektedir. Verilen bu savaş romanda Ferda’nın
bir kültüre ait olma isteği ve bu aidiyet duygusunun yitirilmesi şeklinde ortaya çıkmaktadır.