Folklorun 19. yüzyıl serüveni ulusların köken arayışları ile halk anlatılarının metinsel
yayılımlarını belirlemeyle sınırlı kalmış olsa da 20. yüzyılda ortaya çıkan birtakım yaklaşımlar,
halkı anlamaya yönelik analizlerin kapılarını aralamış görünmektedir. Halkı ve onun ürettiği
kültürü parçalardan hareketle bir bütün olarak ele almak, hem folklor disiplininin ontolojik
sorunlarına çözüm üretmede bize yardımcı olacağı gibi halkı anlama ve yorumlamada mevcut
sorunlara pragmatik çözümler üretecek hem de olası dönüşüm ve katmanlaşmalar bu teorik
perspektifle daha doğru okunabilecektir. Bu yazı, şimdiye kadar folklorda kullanılan işlevsel
ve yapısal işlevsel teorilerin yöntem ve yaklaşımlarının bazı durumlarda tersine çevrilebileceği
hipotezinden hareket etmiştir. Folklorda işlevsel çözümlemelerin daha çok Malinowski ve
Bascom’un sayıltılarından etkilendiği bilinmektedir, ancak her iki araştırmacının da ön kabulleri,
sistemin işleyişindeki denge ve uyumun hatasız işlediği yönündedir. Ancak şu sorular, açıklığa
kavuşturulmadan teori üzerindeki tartışmalar bitecek gibi değildir: Folklorun doğası hep “olumlu”
mudur? Her işlev, toplumsal sistemin hayatta kalmasına mı odaklanır? Yapısal ve kurumsal
çatışmalarda gerilimi yatıştırıcı folklorik ögelerin etkisi ne yöndedir? Folklor, basit bir eğlence
aracı olmanın dışında toplumun ilerleme ve duraklamasında etkili bir öge midir? Makalede, bu
sorulardan hareketle folklor incelemelerinde bozuk ve örtük işlevin varlığı tartışmaya açılmıştır