Üç boyutlu sinema teknolojisi daha çok popüler sinemanın yararlandığı bir film
yapımı ve gösterimi teknolojisi olagelmiştir. Diğer yandan, günümüzde, “stereografi”
(stereography) adı verilen 3B (üç boyutlu) sinematografinin yaratıcı kullanımı giderek sanat
sineması yönetmenleri arasında yaygınlaşıyor. Wim Wenders, Werner Herzog, Jean-Luc
Godard, Peter Greenaway gibi sanat sinemasının usta yönetmenleri peş peşe stereografik üç
boyutlu filmler yapıyorlar. Bu filmlere bakıldığında, iki ortak nitelik öne çıkıyor. İlk olarak,bu usta yönetmenlerin stereografiden yararlanarak daha çok kurmaca-olmayan, belgesel
sanat filmleri yaptıklarını görüyoruz. İkinci olarak da, bu 3B belgesel sanat filmlerinin
mecralararası (intermedial) niteliği açık biçimde kendini hissettiriyor. Bu makalede, Wim
Wenders’in “Pina” adlı, 2011 yapımı, 3B belgesel sanat filmi odağa alınarak yukarıda ifade
edilen temel iki nitelik tartışmaya açılacak. Bir yandan, 3B belgesel sanat sinemasının bir
parçası olarak Pina filminin (belgesel) sinema içindeki yeri tartışılırken, diğer yandan, bu
filmin mecralararası nitelikleri mekân, zaman, hareket, performans, dans, beden, ve sinema
arasındaki ilişkisellikler ve etkileşimler üzerinden ele alınacak. Bu bağlamda, Pina filminde,
3B sinemanın mekânı genişleterek filmi seyrettiğimiz salona dahil etmesi, filmin salonu işgal
etmesi ve kaplamasının ne demek olduğu tartışılacak. Bu mekânsal genişlemeyle birlikte
edebi anlatının dışında, mecralararası bir anlatının nasıl mümkün olduğu açıklanmaya
çalışılacak. Sonuç olarak, Pina filminin edebi olmayan bir anlatı arayışında olması; diğer
sanat disiplinleriyle kurduğu açık işbirliği; ve ayırt edici mecralararası niteliği tartışılacak.