Türkiye’de Televizyon endüstrisinin popüler kültüre armağanlarından biri olan yarışma
programları, özellikle 2000’li yıllardan itibaren hızla artmıştır. Bu programlar bir yandan
”gerçek” ve “sıradan” kişilerin hikâyelerini ekrana taşırken, bir yandan da yarışmacılara
“kendilerini sunma”, bir tür “pazarlama” fırsatı vermektedir. Andy Warhol’un da belirttiği
gibi, söz konusu yarışmalarla herkes 15 dakikalığına ünlü olma şansını yakalayabilmektedir.
Yarışma programları, sıradan insanların “ünlü” olma hayallerini beslerken, küresel dünyanın
“zenginliğine” ulaşmanın en kestirme yolu, bir tür umut kapısı olarak empoze edilmektedir.
Yarışma programlarının ve katılmak için başvuran kişilerin sayısındaki artış ile, Dünya’daki
ekonomik krizler arasında yadsınamaz bir ilişki olduğu söylenebilir. Sözünü ettiğimiz iki veri
arasındaki doğrudan korelasyon, 1929 Buhranı’yla birlikte ilk örneklerini göstermiştir. New York
borsasının çöküşüyle başlayan ve tüm dünyaya yayılan bu kriz, Horace McCoy’un ünlü eseri
“Atları da Vururlar”ortaya çıkarmış, eser daha sonra Sydney Pollack tarafından uzun metrajlı
film olarak çekilmiştir.
Atları da Vururlar adlı film, “Kim 500 milyar ister?”, “BBG”, “Pop Star”, “En Zayıf
Halka”, “Dokun Bana” ve “Çarkıfelek”, ve son zamanlarda çok popüler olan “Var mısın Yok
musun?” gibi yarışma programlarına da bir ölçüde ilham kaynağı olmuştur. Film, 1929’da
Amerika’da yaşanan Büyük Buhran’da, krizden kurtulmak umuduyla bir grup insanın ödüllü
bir dans yarışmasına katılmasını, ve onların trajik öykülerini anlatmaktadır. Türkiye’nin uzun
yıllardır içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar ile bu yarışmaların popülerlik kazanması arasında
da paralellikler gözlenmektedir. Örneğin, “Var mısın? Yok musun?” adlı yarışmada, sunucu,
yarışmacılar, yarışmacı yakınları, stüdyo konukları ve izleyicilerden oluşan geniş bir grup,
hep birlikte orada, o anda yaratılmış, suni mutlulukları ve hüzünleri paylaşmaktadırlar. Bir
yandan “zengin” olma hayalleri kurulurken, bir yandan da krizle baş etmek için bir çeşit toplu
terapi yapılmaktadır. Krizin dozu artıkça, yarışma programlarına başvuran kişilerin sayısı da
artmaktadır.
Araştırmanını temel sorusu; “Yarışma programları, yalnızca gerçeklik televizyonunun bir
aracı mı, yoksa toplumların sosyal ve ekonomik türbülanslarının medyadaki yüzü müdür?
Yukarıda kavramsallaştırmaya çalıştığımız konu için gerekli veriler, “Atları da Vururlar”
filminin içeriğinden ve Türkiye’deki yarışma programları çerçevesinden yararlanılarak
oluşturulacaktır.