Peter Weis’in Dünya Edebiyatı’nda saygın bir yeri olan ünlü romanı “Direnişin
Estetiği”nde Avrupa’nın despotizme karşı çıkışı ve özgürlük arayışı, Yunan Mitolojisi’ndeki
Herakles fgürüyle başlatılır. İlahî ve sınırsız güce başkaldırı, kölelikle mücadelenin ve
özgürlüğe ulaşmanın ilk adımlarıdır. Mitik dönemlerde mutlak güce sahip olan olağanüstü
otorite, hiçbir zaman hegemonyasına ortak/paydaş kişi veya gruplara izin vermemiştir.
Mutlak gücü koruma ve sürdürme arzusu, alt tabakalara yönelik şiddeti doğurmuştur. Aşırı
baskı ve şiddetin muhatabı olan mazlum kitleler, tarihsel akış içinde kendilerine çıkış ya da
kurtuluş yolunu açacak kendi kahramanlarını doğurmuştur. Weiss’in eseri, Avrupa bütününde
bu idealin sosyo-politik bağlamdaki kurama dayalı kurgusal anlatımını içermektedir. Antik
Yunan’dan İspanya’daki iç savaşa, İtalyan ve Alman faşizminin siyasal ve tarihsel analizini
kurgusal bir yapı içinde veren Weiss, daha sonra Avrupa genelindeki sosyalist düşüncenin
tarihsel katmanlarını sergiler. Bu yapısıyla eser, Avrupa’da şiddet ve baskıya karşı çıkan
kitlelerin bir epic başyapıtıdır. Tarihsel koşullar, toplumsal yapıların farklılığa hatta bireysel
özelliklerin önemli değişkenlikler göstermesine karşın Türk Halk Edebiyatı anlatmalarında
da göçebe kültürü içinde sömürü ve despotizme karşı verilen mücadelelerin çeşitli yansıma ve
örneklerini görmekteyiz. Dünya edebiyatında da başlangıçtan beri sömürü, şiddet ve baskıya
karşı direnişin soylu eylemlerini aktaran oylumlu yapıtlar bulunmaktadır. Çalışmamız, bu iki
farklı edebî tür ve anlayışın örtüşen yönlerini ortaya koymaktadır