Modern edebiyatın bazı eserleriyle modern tıp arasında hep bir söylemsel çatışma olmuştur. Üstelik bu çatışma edebiyat kuramı düzeyinde de gerçekleşir. Örneğin, Susan Sontag ayrımcı amansız hastalık metaforları ürettiği gerekçesiyle, bilhassa edebiyatı suçlar. Ona göre “metaforsuz”, münhasıran tıbbi bir söylemin oluşturulması hastaların hastalıklarını özgürce yaşayabilmelerini sağlayacaktır. Buna karşılık, Kojin Karatani modern tıbbın metafor üretiminin dışında değil, tam kalbinde yer aldığını savunur ve edebiyata karşı hasmane bir tavır takınan Sontag’ın tezlerini çürütür. Karatani karşı-savını René Dubos’nun Sağlık Serabı eserine dayandırarak perçinler. Bu eserde, tıbbın, romantik kahramanlık ideolojisi aracılığıyla kendi kendisini metaforlaştırması ve hastalıkları iyileştirmedeki rolünü abartması eleştirilmektedir. Ne var ki, Karatani’nin yaklaşımındaki önemli bir eksiklik, modern tıbbın dünya edebiyatında nasıl olumsuz bir şekilde temsil edildiğini gözden kaçırmasıdır. Madame Bovary’den Karamsar Jude’a, Büyülü Dağ’dan Kutu Adam’a, modern doktor tipi şarlatan veya sahtekâr olarak tasarlanmıştır. Bu perspektiften yaklaşıldığında, Foucault’nun “tıbbi bakış” olarak kavramsallaştırdığı tutumun muhtelif kültürlerden metinlerde resmedilmiş olduğu gözlemlenebilir. Nitekim bu makalede ele alınan Conrad’ın Karanlığın Kalbi ve Sartre’ın Duvar eserlerinde, doktorlar muayene ettikleri kişileri salt hasta bedenler olarak gören, böylece onları “insanlıktan çıkaran” uzmanlar olarak betimlenirler. Bu insanlıktan çıkarıcı “tıbbi bakış”, yine burada işlenen Ooka’nın Ovada Yanan Ateşler ve yoğun olarak üzerinde durduğumuz Ilgaz’ın Karartma Geceleri’nde “milliyetten çıkarıcı” bakış olarak da tezahür eder. Bu makalede, Ilgaz, Ooka, Sartre ve Conrad gibi yazarların eserlerindeki, modern tıbbın söylem düzeyinde takındığı kibirli, buyurgan tutumlara ve kendisine atfettiği muktedir konuma dair temsiller, bunların modern iktidar yapılarıyla ilişkileri bünyesinde kuramsal olarak çözümlenmiştir.