Edebiyat, dilsel ve dilsel olmayan göstergelerin sıra dışı dizilişiyle üretilen sanatsal alanın en önemli temsilcilerinden biridir. Kısa hikâye ise, üretim sürecinde farklı türden göstergelerle karşı karşıya kalınan, edebiyatın önemli türlerinden biridir. Dilsel bir ileti olan bu tür kısa hikâye anlatılarında anlatı kişilerinin davranış ve tutumlarıyla ilgili birçok göstergeyle karşı karşıya kalınabilir. Bu göstergeler sevinç, coşku, üzüntü, ağlama, sarılma, kucaklaşma gibi anlatı kişilerinin ruh durumunu ortaya koyan davranışsal-duygusal göstergelerdir. Dilsel olmayan (dildışı) evrende kurulan bu göstergeler bazen tek başına bir anlam ifade etmeyebilir. Ancak bunlar belirli bir bağlam içinde dilsel göstergelere destek amacıyla kullanıldığında anlamsal açıdan çok şey ifade ederler. Bu durum da dilsel olmayan gösterge türlerinin dilsel olan (diliçi) göstergelerle kurulan anlama katkı sağladığını ortaya koyar. Burada önemli olan dildışı göstergelerin, diliçi göstergelerle birlikte kullanımındaki uyumudur. Bu uyum varsa, üretilen bildiri güçlenir ve etkisini arttırır, yoksa iletinin gücü ve etkisi azalır ve bildiri anlaşılmaz bir hal alır. Bu çalışmada, edebi bir tür olan kısa hikâyelerde söylemin davranışsal-duygusal boyutunun nasıl üretildiği ve bu üretim sırasında dilsel olmayan göstergelerin duygusal alanın oluşmasına ne tür katkılar sağladığı araştırılmaktadır. Araştırma, söylemi üreten sözceleme öznesinin iç dünyasını, farklı durum ve olaylar karşısında değişen ruh durumunu ve dışavurum biçimlerini açıklamaya çalışan söylem göstergebiliminin sunduğu olanaklar çerçevesinde gerçekleşmektedir. Çalışma boyunca Paris Göstergebilim Okulu’nun temsilcilerinden Jacques Fontanille’in söylem göstergebilimi kuramı çerçevesinde ele alınan söylemin duygusal boyutunun ve bu boyutun ‘duygusal uyanış, düzenleme, tutku, heyecan ve töreselleştirme’ evreleri çözümlenmiştir.