Ölüm, edebiyatta sık işlenen temalardan biridir. Ölüm, dinî-tasavvufî duyuş ve düşünüş çerçevesinde sonsuzluk ve ruhun ölmezliği düşüncesiyle işlenir. İnsanın bu dünyadaki ömrünün ‘amelleriyle’ birlikte ‘öteki’ dünyadaki varlığının da işareti olduğuna inanılır ve bunun için yaptıklarımızın iyi ve kötü anlamda mutlak bir karşılığının oluğuna inanılır. İslâm inancında ölüm, karanlık ve meçhul değildir. Mutlak son ve yok oluş anlamına gelmez. Aksine ölüm ikinci bir hayattır. İnsanın gerçek varlığı ruhtur ve ruh ölümsüzdür, ölümlü olan bedendir. Âşıklar, ölüm ve mezar konulu şiirlerini işlerken, İslami ahlakın kurallarına uyulmasını öğütler. Dünyanın geçiciliğini anlatırlarken, gerçek ebedi mutluluğun yollarını şiirlerinde dile getirirler. Âşıkların dini konulardaki bilgileri yüzeyseldir. Onlar inançlı fakat mutaassıp değildirler, şiirlerinde Allah’ın birliğini, peygamberleri anlatırlar, din ulularını sıralarlar. Ölüm korkunç ve korkulacak bir durum değil, her canlının, her insanın yaşayacağı bir gerçeklik olarak dile getirilir. Dini bilgiler âşıklık geleneğinin aktardığı kalıp bilgiler olarak alınıp tekrarlanır. Âşıklar ölümü daha çok yazgı çizgisinde yorumlayıp Allah’ın mutlak egemenliği karşısında yapacak bir şeyin olmadığını, yaratanın her şeye gücünün yettiğini söylerler. Çukurova ve Kıbrıs halk kültüründe ölüm olayının çevresinde toplanan, ölümün çeşitli yanlarını vurgulayan, âşıkların şiirleri ve anonim ağıtlar ile âdet, inanış ve uygulamalar halkın ölümle ilgili duygu, düşünce, tepki ve davranışlarına ışık tutmaktadır.