Bilimsel, sosyal ve kültürel bağlamını 19. yüzyıldan alan modernizm, dönem olarak yirminci yüzyılın ilk yarısında oluşan sanatsal, edebi ve felsefi akımları tanımlamak için kullanılan bir etikettir. Her ne kadar, modernizm şekilsel bakımdan ‘yeniyi’, ‘yenilenmeyi’ kast eden olumlu bir anlam çağrıştırsa da, sosyal yansımalarına bakıldığında, modern toplum bireylerinin medeniyetin oluşturduğu ilkelere güvenmediği, dini değerlerden uzaklaştığı, sonuç olarak, yalnızlaştığı ve kendine ve yaşadığı topluma yabancılaştığı gözlenir. Yirminci yüzyıl İngiliz felsefeci ve yazarlarından Iris Murdoch, çağdaş insanın iletişimsizlik ve yabancılaşma sorunlarını eserlerinde kaleme alan bir yazardır. Murdoch, eserlerinde yabancılaşmanın sevgisiz, içtensiz, yapay ve kırılgan ilişkilerden kaynaklandığını savunur. Bireylerarası sağlıklı ve uzun süreli ilişkilerin sevmek ve başkalarını içtenlikle dikkate almakla yaşanabileceğini belirtir; hayal, rastlantı, olasılık ve aşkınlığın sevginin oluşmasında etkili ve yardımcı kavramlar olduğunu vurgular. Yazar, bu yardımcı kavramların içtenlikle aktifleştirilmesinin, çağdaş insanın yabancılaşmasının önüne geçebileceğine dikkat çeker. Murdoch, modern toplum bireylerinin ben merkezli iletişimlerle, bir tür ‘modern yabancılaşma’ sorunu yaşadığını ortaya koyar. Bireyler arası ilişkilerde sanatın önemi, sevginin rolü ve kapsadığı kavramların fonksiyonlarını Under The Net(1954), The Nice And The Good (1968), A Fairly Honorable Defeat (1970) ve The Black Prince (1973) adlı eserlerinde dile getirmektedir. Bu makalede Iris Murdoch’ın sözkonusu eserlerinde, modern insanın kendine ve topluma yabancılaşmasına çözüm olarak sunduğu ahlaki değerler betimleyici yönüyleriyle incelenip irdelenmiştir.