Lübnan asıllı Fransız yazar Amin Maalouf yapıtlarında çoğunlukla tarih, toplum, Doğu-Batı karşıtlığı, kültürel çeşitlilik, göç, sürgün ve kimlik konularını ele alsa da, Béatrice’ten Sonra Birinci Yüzyıl adlı yapıtında bilimsel gelişmelerin tehlikeye attığı kadınlar aracılığıyla tüm insanlığın geleceğini sorgulamaktadır. Maalouf, bir yandan kadının olmadığı bir dünyanın çokluğunun ve farklılığının yok edildiğini vurgularken, Béatrice aracılığıyla doğacak kız çocuklarından yoksun bırakılmasıyla, yalnızca kadınların değil, tüm insanlığın kadın-oluş sürecini gerçekleştirme umudunu giderek yitirdiğine vurgu yapar. Yazar kadın nüfusunun azalmasıyla dengesi bozulan ve oluş olasılıkları ortadan kaldıran bir dünya kurgulayarak öncelikle okuyucusunun oluş içine girmesi için gerekli düzensizliği, kurguladığı kaotik ve distopik Dünya ile sağlar, bozulan düzen imgesi ile okuyucusunu bir bakıma yersiz yurtsuzlaştırarak idealize edilen bilimsel gelişmeye karşı eleştirel olabilmesinin önünü açar. Makalemizde, Amin Maalouf’un kadın-erkek eşitsizliği konusunu nicelik boyutuna vurgu yaparak yazmasının ve kadın geleceği konusundaki kaygılarını dile getirmesinin kadının içinde bulunduğu duruma ve geleceğine nasıl bir boyut kazandırdığını ortaya koymaya çalışacağız. Bunun için ise öncelikle kadının ve doğanın maruz kaldığı sömürü konusunda doğrudan bağlantılar olduğuna vurgu yapan ekofeminizm akımı kapsamında günümüz toplumları tarafından olumlanan teknolojik ve bilimsel gelişmeleri değerlendireceğiz. Diğer yandan kadınlarını yitiren bir dünyanın kendi sonunu getireceği vurgulanan eserde, kadınlığın yitirilmesi ile karşı karşıya kalınmasını, Deleuze ve Guattari’nin ortaya koyduğu kadın-oluş kavramı çerçevesinde irdeleyeceğiz.