Orhan Pamuk, ilk Nobel ödüllü Türk unvanını aldıktan iki yıl sonra, 2008 yılında Masumiyet Müzesi’ni yayımlar. İçinde sergilenecek nesneleri toplayarak uzun yıllardır açma hayali kurduğu “Masumiyet Müzesi” adındaki şehir müzesini ise romanın yayımlanmasından dört yıl sonra açar. Aynı yıl, müzede sergilenen nesneleri, bu nesnelerin yaşamıyla ve yaşadığı şehir İstanbul ile ilişkisini anlatan Şeylerin Masumiyeti (2012) adlı müze kataloğunu yayımlar. Bunları takiben, bu şehir müzesini konu alan Hatıraların Masumiyeti (2015) adlı belgesel, Orhan Pamuk ve İngiliz yönetmen Grant Gee iş birliğiyle çekilir. Son olarak, belgeselin senaryosunu, yazar ile yönetmen arasındaki röportajı ve bu belgeselden seçilmiş kareleri içeren Hatıraların Masumiyeti adlı retrospektif bir kitap 2016 yılında yayımlanır. Bu çalışmada Masumiyet Metinleri olarak adlandırılması tercih edilen Orhan Pamuk’un tüm bu yazılı ve görsel metinleri, sarmal metaforu ile temsil edilen bir karşılıklı etkileşimin ve metinlerarasılığın yolunu açmaktadır. Bu makale, Orhan Pamuk’un tüm bu anlatılarının içinden “çözülerek giden bir yolu” temsil eden sarmal metaforundan yola çıkarak, Pamuk’un postmodernist çağda temsil edilemeyeni, serbest oyunu, estetik biçimi ve metinleri algılayan kişinin bakışını ortaya koyan bu metinlerinde yücenin dinamiklerini ürettiğini öne sürmektedir. Bu anlamda bu çalışma, okura, müze gezginine ve izleyiciye sunulan ve yeniden temsil edilen bir dizi nesne etrafında dönen yücenin postmodern dinamiklerinin Orhan Pamuk’un kurgusunda (roman), kurgulaştırılmış kurgu-dışı anlatılarında (müze kataloğu ve film üzerine kitap) ve görsel sanat anlatılarındaki (müze ve belgesel film) izini sürmeyi amaçlamaktadır.