Son yıllarda internetin görsel, işitsel, yazılı malzemenin dolaşıma sokulmasında önemli bir rol oynamaya başlamasıyla birlikte pek çok yeni türün ortaya çıktığı, hatta sinema, televizyon ve basılı malzemeler gibi geleneksel mediumları bile etkilediği, dönüştürdüğü görülmüştür. Geleneksel belgesel anlatısında belgeselciler kişilerin temsillerini üretirken, kişilerin kendi temsillerini üretmekle ilgilenebilecekleri, yapabilirlikleri göz ardı edilmiştir. Gelişen teknolojilerle birlikte bizzat bireyler kendi temsillerini üretebilir hale geldikçe, belgeselci ve konu/birey arasındaki sınırlar yok olmaya başlamıştır. Birinci tekil şahıs belgesellerinde, belgeselci merkezde ya da kenardan, durup kendi etrafındakilere bakmakta, dolayısıyla doğrudan “ben” diye söze başlamadan, yaşadığı toplumda, ailesinde yaşanmış hikâyelere bakışını ya da tamamen kişisel olarak deneyimlediği şeyleri aktarabilmektedir. Belgeselci hem kamerayla özdeşleştiği hem de görüntülerin kaynağını oluşturduğu için artık perde/ekran ona kendisini yansıtan bir ayna olmaktadır. İster bir itirafname yapısında ister bir günlük ya da sosyal aktivist bir birinci tekil şahıs gazeteciliği örneği, belgeselcinin başkalarının adına anlatıyı oluşturması karşısında, belgeselcinin bizzat anlatının konusu olduğu birinci tekil şahıs belgeselleri, öznelliklerindeki açıklıklarıyla ayrışmaktadırlar. Toplumsal kültürel, siyasi ve teknolojik değişmelerin etkisiyle sürekli dönüşen belgesellerin iletişim gizilinin daha iyi kavranabilmesi için, günümüz dijital teknolojisinin sinema anlatısında öz temsillerin üretimini daha mümkün kılması çerçevesinde birinci tekil şahıs belgesellerinin belgeselci, izleyici, filme konu olan kişilerden oluşan çok katmanlı anlatı yapısının billurlaştırılması önemlidir. Başka bir deyişle, son dönemde izleyici ile buluşmuş bu tarz filmleri örneklendirerek analiz etmek, birinci tekil şahıs belgesellerinin hâkim bir anlatı biçimi olma potansiyeli somutlaştırmak açısından yerinde olacaktır. Gerçekliğin kurulmasında görsel medyanın gücü düşünüldüğünde, birinci tekil şahıs belgeselleri formunda şekillenen ve teknolojik gelişmeler sayesinde kitlelere ulaşabilirlik kazanan anlatılar, sosyal katılımın etkin bir arenası olarak, sosyal adaletin sağlanmasındaki araçlardan biri olarak da değerlendirilebilirler. Çünkü genellikle görünmez duyulmaz olan sıradan insanların yaşamları ve tecrübeleri, olgu ve olayların nasıl yorumlanacağında, geleceğe nasıl taşınacağında büyük rol oynayabilmektedir.