Sözlü kültür ortamı insanlığın varoluşundan ve birbirleriyle iletişim kurma isteklerinden itibaren günümüze kadar varlığını korumuş ve insanoğlunun büyük ölçüde simge dağarcığını oluşturmuş bir yapıdır. İnsanlığın iletişim yöntemi değiştikçe sunum, yaşam ve bağlam değişmektedir. Sunumdaki bu değişme Zaman içerisinde gerek ihtiyacın gerekse ihtiyaç kaynaklı teknolojinin dönüşümü, sözlü anlatımların kullanımını yeni ortamlara itmiştir. Efsane ler de diğer türlerde olduğu gibi kendi bağlamı içerisinde hem anlatısal bir değişime maruz kalmış, hem de gereklilik ve teknolojinin varlığı ile ikincil kültür ortamlarına taşınmıştır. Bu bağlamda, konumuzu oluşturacak olan nokta, kitle iletişim araçlarının dönüşümünden sonra anlatının ‘medya’ aracılığıyla dinleyiciye ulaşması ve bu terimin halkbilimi içerisinde bir gösterim metodolojisi bağlamında ‘ostension’ olarak ifade edilmesidir. ‘Ostension’ terimi tarihsel ve coğrafik süreçte bölgelere göre anlatıların değişebildiği gibi, anlatıyı aktaran metodların da değişebileceğinin altını çizmektedir. Bu, bir göstergebilimci olan Umberto Eco tarafından ilk kez, dil öğrenimi alanında ortaya atılmış bir terimdir. Bundan esinlenen Degh ve Vazsonyi tarafından folklorda geliştirilen bu terimin göstermek istediği nokta anlatıcı unsurunun medya ile birlikte ‘gösterici’ unsura dayandığıdır. Birinci sözlü kültür ortamında inanılan şey anlatılırken, ikincil sözlü kültür ortamında ‘gösterilen şey’e inanma söz konusu haline gelmiştir. Bu bağlamda, çalışmada, alt türlere de sahip olan ‘ostension’ terimi açıklanarak bir dönem izlenme rekorları kıran Sırlar Dünyası, Sırların Efendisi, Sırlara Yolculuk gibi efsanevi anlatımlardan örnekler verilerek efsanevi anlatımın popüler kültürdeki yeri bu kavram doğrultusunda belirginleştirilecektir.