Metinlerarasılık Bağlamında Âşıklar: Anadolu’dan Avrupa’ya Âşıklık
(Minstrels within the Context of Intertextuality: Minstrelsy from Anatolia to Europe )

Yazar : Pınar Tekin  - Füsun Ataseven  
Türü : Araştırma Makalesi
Baskı Yılı : 2021
Sayı : 108
Sayfa : 1029-1044
1820    1018


Özet
Anadolu'da etkili şekilde süregelen kültürel temas, kültürün birbiri ile karışımı, şimdiki ve geçmişteki diğer kültürel gruplarla olan bağını sürekli kılan Anadolu halklarının konumlanması açısından en önemli özelliklerden birini oluşturmaktadır. Geçmişten bu yana Anadolu toprakları farklı medeniyet topluluklarına ev sahipliği yapmış ve her yeni yerleşim ile birlikte veya mevcut gruplar geri döndüğünde, eski şehirleri yeniden inşa etmenin etkinliğini haklı çıkarmak için yeterli konum ve kaynak avantajı sunan bir zenginliğe sahiptir. Bu bağlamda, Anadolu'nun topraklarına yerleşen halkın benimsediği atalarının anıtları ve yerleşimleri arasında yaşayarak kendi kültürel geleneklerine bağlı kalmıştır. Bütün bu zenginliğinin içerisinde Anadolu, uçsuz bucaksız bir müzik mirasına ev sahipliği yaptığı hiç şüphesizdir. Medeniyetlerin beşiği olarak adlandırılmakta olan bu topraklar, yaşanan binlerce yıllık dönem boyunca kültürlerin zengin müzik birikimine de ev sahipliği yapmıştır. Yüzyıllar boyu hem doğudan hem de batıdan aldığı göçlerle harmanlanan Anadolu toprağı, bu zaman zarfında üretilen ve geliştirilen pek çok düşünce ve sanat kavramının yanı sıra, müzik ve müzik alanında birikerek gelişen çalışmaların da kültürlerarası etkileşim bağlamında adeta merkez konumundadır. Yüzyıllar boyunca uygarlıklar hayatlarını sürdürmek için sadece yerleşik olduğu topraklarındaki düzen dâhilindeki ürettiklerinin yanı sıra, erişim dahilindeki ülkelere dek uzanan ticaret, göç ve savaşlardan beslenerek devinim kazanmıştır. Bu devinim ve gelişimin, hiç şüphesiz müziklerine de etkide bulunduğunu söyleyebiliriz. Dünyada kaynağına 15. Yüzyıldan itibaren ilk erişilen folklor ürünlerinin de Anadolu ve Avrupa’daki halkın eserleri olduğu gözlemlenmiştir. Birbirinden farklı ve uzak topraklarda da olsa bu halkların ortak özelliğinin halk şarkılarının birleştirici, geliştirici, ortak duyguları ifade edici ve ait oldukları topraklardaki birlik duygusunu pekiştirmesi olduğu gözlemleyebiliriz. Toplumun deneyimlediği her bir zaman diliminde icra edildiği dönemi yansıtan ezgiler ve o ezgilere ait sözler,yani metinler eserlerin kalıcılığını hakim kılmaktadır. Kimi zaman yitirilen bir evlada ya da sevgiliye ağıt, yaşam şartları ya da düzenin eşitsizliğine yakılmış bir türkü, kimi zaman da bir bebeğin ninnisi şeklinde örneklendirebileceğimiz bu eserler kendi içinde bir dönüşümün, çeviri ve devinimin en belirgin halidir. Kültürlerin en silinmez izlerini taşıyan bu eserlerin ve uygarlıkların kimliğini oluşturan temellerin günümüze kadar ulaşan örneklerinde kendinden öncekileri yaşattığı sonsuz bir bağ bulunmaktadır. Hiç kuşkusuz bu bağı kuvvetlendiren kişi olarak eserlerin aktarıcıları önemli rol oynamaktadır. Bu aktarıcıların içerisinde devinimi ve dönüşümü en yalın haliyle gözlemlemeyi mümkün kılanlar, Anadolu`da `aşık` tanımı ile karşımıza çıkmaktadır. Ait olduğu dönemi olduğu gibi yansıtan ve bi nevi tarihin seyyahlığını yapan aşıklar, farklı coğrafyaların toplumlarında çeşitli isimler ile adlandırılmış ve farklı alanların temsili olmuşlardır. Bu makalenin amacı Anadolu topraklarında yüzyıllardır süregelen ve Avrupa kıtasına uzanan aşık/aşıklık geleneğinin çeviribilim bağlamında özelliklerini ortaya koymaktır. Ait olduğu topraklardaki kültürün şekillenmesinde önemli bir role sahip olan aşıklar, bulundukları yörenin ve halkın temsilcisi olmak ile birlikte aktarmacı rolü de kendisini başlı başına dönüşümün/çevrimin bir öğesi kılar. Bu çalışmada, Anadolu ve Avrupa’da yer alan aşıkların sahip olduğu farklı kimlikler ve eserler metinlerarasılık çerçevesinde karşılaştırılarak seçilmiş örnek metinler Gerard Genette’in çeviri kuramları temelinde incelenecektir.

Anahtar Kelimeler
metinlerarasılık, müziklerarasılık, âşıklar, dönüşüm, çeviri

Abstract
The ongoing cultural contact in Anatolia is one of the most important features in terms of the mixing of the culture with each other and the positioning of the Anatolian communities, who maintain their connection with other cultural groups in the past and present. Historically, the Anatolian lands have hosted different civilizational communities and with each new settlement or when existing factions return, it has a wealth of location and resource advantages sufficient to justify the effectiveness of rebuilding old cities. In this context, they remained loyal to their own cultural traditions by living among the monuments and settlements of their ancestors adopted by the people who settled in the lands of Anatolia. There is no doubt that Anatolia is home to an immense musical heritage beyond all this richness. These lands, which are known as the cradle of civilizations, have also hosted the rich musical accumulation of cultures throughout thousands of years. The Anatolian land, which has been blended with the migration from both the east and the west for centuries, is almost the center of the works that have accumulated in the field of music and musical forms, as well as many ideas and art concepts produced and developed during this time, in the context of intercultural interaction. For centuries, civilizations have gained momentum in order to survive not only by what they produce within the order in their lands, but also from trade, migration and wars that extend to the countries within reach. We can say that this movement and development undoubtedly affected their music. It has been observed that the first source of folklore products reached in the world since the 15th century is the works of the people in Anatolia and Europe. We can observe that the common feature of these people, albeit in different and distant lands, is that their folk songs are unifying, developing, expressing common feelings and reinforcing the sense of unity in the lands they belong to. The tunes and the words belonging to those melodies that reflect the period in which they are performed in every period of time experienced by the society dominate the permanence of the works. These works of art, which we can exemplify in some cases as a lament, a lament that is for the lost loved ones, or a turku for the inequality of order in life, and sometimes a lullaby for a baby, are the most obvious form of transformation, translation and mobility. There is an infinite bond that these prehistoric traces, which bear the most indelible traces of cultures, and the foundations that form the identity of civilizations, survive the previous ones. Undoubtedly, as the person strengthening this bond, the transponders of the works play an important role. Among these transmitters, those who make it possible to observe the movement and transformation in their simplest form, come across with the definition of 'ashik' in Anatolia. The 'ashik's, who reflect the period they belong to and who are the travelers of some kind of history, have been named with various titles in the societies of different geographies and have been representative of different fields. The aim of this article is to reveal the characteristics of the centuries-long tradition of minstrelsy (aşıklık) in the Anatolian territory within the context of translation studies. Ashiks (aşık/minstrels), who have an important role in shaping the culture in the land to which they belong, are the representatives of the region and the people they live in, and the role of the quoter makes itself an element of transformation / translation in itself. In this study, the different identities and works of the ashiks (aşık/minstrels) in Anatolia and Europe will be compared within the framework of intertextuality and selected texts will be examined on the basis of Gerard Genette's translation theories.

Keywords
intertextuality, intermusicality, minstrels, transformation, translation