Türk Sinemasinda 1980’li Yıllar ve “Dulluk” Teması Etrafında Üretilen Geleneksel Cinsiyet Rolleri
(Turkish Cinema in 1980s’ and Gender Roles Around the Theme of Widowhood
)
Yazar
|
:
Hülya Doğan
|
|
Türü |
:
Araştırma Makalesi
|
Baskı Yılı |
:
2013
|
Sayı |
:
76
|
Sayfa |
:
9-20
|
1723 1203
|
Özet
Antropologların “eşiksellik” evresi olarak tarif ettikleri bir süreç, bir konumdan başka bir
konuma, bir statüden başkasına geçişi anlatır. Çocukluktan yetişkinliğe, bekârlıktan evliliğe,
yaşama ve ölüme geçişlere eşlik eden ritüellerle birlikte bu süreçler pek çok kültürde görünür
hale gelir. Yeni statüye sorunsuz bir şekilde geçişin sağlanması, bu ara evrenin aynı zamanda
tehditkâr ontolojisi nedeniyle de kültürlerce desteklenir. Çünkü hiçbir kategoriye girmeyen
bu ara evreler, tarifi ve dolayısıyla denetimi zor bir alan yaratır. Bu bağlamda ele alınabilecek
olan “dulluk”, özellikle ataerkil toplumlarda sorunlu bir kategori olarak karşımıza çıkar. Ne
bekâr ne evli olan kadınlar, kadın cinselliğinin bir aile ya da koca tarafından denetlenmediği
bir statüyü işgal ettikleri için tehdit unsuru olarak algılanmaktadırlar. Kadının cinselliğinin
farkında olduğu halde denetimden yoksun olması ise düzen bozucu tehdidi artırmaktadır.
Anadolu’da da dul olmak, bir kadın için son derece sıkıntılı bir statü olagelmiştir. Eşiksellik
evresinde dul bir kadından kendine denk statüde biriyle evlenmesi ve bu zamana kadar
yas ve cinsel perhizin eşlik ettiği içine kapalı bir yaşantı beklenir. Bu çalışma, kültürden
beslenen ve onu yeniden üreten araçlar olarak sinema filmlerinden yola çıkarak “dulluk”
evresinin bu sıkıntılı halini ele almaktadır. 1980’lerde çekilen iki film (Kurbağalar ve Dul
Bir Kadın), araştırma için seçilmiştir. 1980’li yılların tercih edilmesinin nedeni, bu yıllarda
“Kadın Sineması” adı verilen ve kadının önceki yılların aksine “iyi, fedakâr/anne” ile “kötü,
yuva yıkan kadın” ikiliğinin dışında karakterlere büründüğü filmlerin beyazperdede yer almaya
başlamasıdır. Kadının ikincil konumunu ve eril ahlaki denetimini; bir eşiksellik evresi
olarak dulluk statüsünün sorunlu halleri üzerinden bu filmlerde de görmek mümkündür.
1980’lerde “Kadın Sineması”na öncülük eden iki önemli erkek yönetmen olan Şerif Gören
ve Atıf Yılmaz’ın da bu eril çerçeveyi pek zorlayamadıklarını görürüz.
Anahtar Kelimeler
Dulluk, Kadın, Türk Sineması
Abstract
A process which is named as “initiation” by anthropologists describes a progression
from a state or position to another. In a lot of culture, rituels accompanies to these processes
like progression from childhood to adulthood, from bachelorhood to marriage, from life to
death. Keeping this process in peace is important for cultures also because of the threatening
nature of it. These steps are making difficulties for classification and so they are difficult to
control. “Widowhood” is one of those statuses which is really problematic especially in patriarchal
societies. Neither single nor married women mean “uncontrolled woman sexuality”.
For patriarchal societies, this is a big problem when a family or a husband is not controlling
it, espeically if this woman is awake about her sexuality.
In Anatolia, being “widow” means a really problematic status for a woman. In widowhood
process, it is expected to be in mourning from woman till she marries with a man in
a paralel status. This article examines two films (Kurbağalar and Dul Bir Kadın), as tools
which nourish each other with culture. These films are made in 1980s’ that is called “woman
cinema” in Turkish film history. In these years women get character instead of being “good”
or “bad” woman. Although this new wave, secondary status of woman and patrichal control
of them can be observed in these films. Directors (Şerif Gören and Atıf Yılmaz) who leads
this wave don’t seem to go beyond this masculine border.
Keywords
Widowhood, Woman, Turkish Cinema