‘Toplumsal yoksulluğu’ ya da ‘yoksulluk kültürünü’ üreten ve devamlı kılan farklı unsurlar vardır. Yoksullukla mücadele ederken öncelikle bu unsurlar bilinmelidir. Yoksulluğu üreten saiklerden biri, menfi geleneksel ve dinî söylemlerin bilinçaltında oluşturduğu zihnî kodlardır. Bu zihnî kodlar aile, çevre, eğitim ve kültür yoluyla nesilden nesle aktarılmaktadır. Sabri Ülgener’in “içtimai inhitat tarihi” araştırmalarının temel malzemelerinden birini oluşturan bu kodlardan birçoğu geleneksel toplumun ve ortaçağ iktisat ahlâkının değerleridir. “Akmasa da damlar,” “çok mal haramsız olmaz,” “bir lokma bir hırka,” “aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz,” “acele işe şeytan karışır,” vb. ekonomik hayatın belirleyici söylemleri; sürat, üretkenlik, seri üretim, rekabet, birikim, serbest piyasa, birey gibi değerlerin tavan yaptığı zamanımızda paradoksal bir şekilde zihinlerdeki varlığını ve etkinliğini korumaktadır. Böylesi söylemler toplumun yeni üyelerine aile, kültür ve eğitim yoluyla aktarılmaktadır. Bu da atılımcı, üretken ve girişimci bireylerin yetişmesini engellemekte, şahsî iradeyi törpülemekte, teslimiyetçi bir neslin yetişmesine sebep olmaktadır. Yoksulluğu üreten bu zihnî söylemlerden kurtulabilmek için ‘bilinçli eğitim’ faaliyetleri yapılmalıdır. Eğitim programlarında değişim, ders kitaplarının yeniden hazırlaması, çeşitli örgün ve yaygın eğitim faaliyetleriyle yoksullukla bilinçli, etkili ve verimli bir mücadele verilebilir. Bu makalede yoksulluğu üreten zihnî kodların toplumsal hafızadan silinmesi, yerine çağdaş değerlerin ikamesi için eğitim vasıtasıyla verilecek mücadele ve bu mücadelenin yöntemleriyle alınabilecek diğer önlemler tartışılacaktır.