Anadolu’da yaşamış olan tüm uygarlıklar, bu coğrafyaya maddi ve manevi izler bırakmışlardır. Toplumların yaşamsal geleneklerinin önemli bir kısmında etkin bir rol oynayan din ve inanç kültürüne dair simgeler, bu topluluklardan kalmış manevi izlerin en önemlileri arasındadır. Müziğin ve dansın ifade gücü, onları her inanç sistemi için oldukça çekici aktarım araçları haline getirmiştir. Anadolu için inanç ve müzik ilişkisini gerek tarihsel derinlik gerekse de coğrafi yaygınlık açısından en geniş şekilde tanımlayan iki kavram olan semah ve sema’nın altyapılarında yatan Vahdet-i Mevcut ve Vahdet-i Vücud felsefeleri aracılığıyla analizi, Anadolu tarihinin değişik dönemlerindeki insan- Tanrı ilişkisinin dini müzik ve dans yoluyla çözümlenebilmesi için önemli imkânlar sunmaktadır. Bu bağlamda Vahdet-i Mevcut felsefesinden daha yoğun bir biçimde etkilenmiş olan semah kavramı içinde Tanrı’nın somut olarak tezahürü simgelenirken, bu tezahür Hz. Ali’nin kişiliği aracılığı ile yansıtılmaktadır. Diğer yandan, Vahdet-i Vücud felsefesi doğrultusunda yapılanan sema geleneği içinde ise Tanrı’nın bilgisine ulaşarak aşama aşama olgunlaşma gayreti mevcuttur. Ancak sema’da, Tanrı’nın insan vücudunda tezahür etmesi ya da kişileşmesi simgesine rastlanmamakta, sadece insanın maddi ve manevi dünya arasındaki yolculuğu ve bu yolculukta geçirdiği olgunlaşma evreleri ifade edilmektedir. Semah bu anlamıyla vecd ve coşku ile Tanrı ile bir olma, sema ise olgunlaşma, bilgiye mazhar olma ve çile ile Tanrı’nın bilgisinden pay alma anlayışlarını simgelemekte ve iki ayrı insan-Tanrı ilişkisini yani Tanrı algısını ortaya koymaktadır.